SPOR VE MEDYA İLİŞKİSİ - Ünite 7: Türk Spor Medyasının Tarihsel Süreçleri Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Türk Spor Medyasının Tarihsel Süreçleri

Türk Spor Basını

Tarihsel süreç içinde sporun kitlesel ilgiye konu olmaya başlamasıyla birlikte medya da spor haberlerine yer vermeye başlamıştır. Türkiye’de iletişim araçlarında spora ilişkin ilk haber, yazı ve fotoğraflar 1800’lerin sonlarında dergi ve gazetelerde görülmeye başlanmıştır.

Cumhuriyet Öncesi Dönemde Spor Basını

Türk basınında spor yazıları 19. yüzyılın sonlarında görülmeye başlanmıştır. İlk spor yazısı 14 Mart 1891’de, bir edebiyat ve fikir dergisi olan Servet-i Fünun ’da Ali Ferruh Bey’in Paris’ten yolladığı eskrim konusundaki yazı, çağdaş sporla ilgili yayınlana ilk yazı olmuştur. Günlük basında ilk spor yazısı ise 30 Mart 1895’te Asır gazetesinin İngiltere’de yapılmakta olan at ve bisiklet yarışlarını anlatan “Yeni Bir Müsabaka” başlıklı haberidir. Selanik’te yayınlanan Asır, 16 Aralık 1895 tarihli sayısında ise Atina Olimpiyat Oyunları’na ilişkin ayrıntılı bilgiler veriyordu.

II. Meşrutiyet’in ilanıyla spor alanında görülen göreli gelişme sonucu, sportif olaylara dergi ve gazetelerde daha fazla yer verildiği görülmektedir. I. Dünya Savaşı öncesinde, Osmanlı basınındaki spor gazeteciliği sporu öğretmeyi amaçlayan bir yapıdadır. Gazeteler spor konusunda önceliği “sıhhat ve idman” konusuna vermişlerdir. Gazetelerin spor haberlerinde önce o spor dalının nasıl uygulandığı, ardından da vücuda sağladığı yararlar anlatılmıştır.

Spor yazılarının konusunu ise futbol, at yarışları, boks, bisiklet, atletizm, eskrim, denizcilik, havacılık, halter, güreş, halat çekme, izcilik ve beden terbiyesi gibi konular oluşturmuştur. Gazetelerde yayınlanan spor yazıları daha çok Avrupa kaynaklı fotoğraflarla desteklenmiş, Servet-i Fünun dergisi zamanla spor konulu yayınlarını klişelerle de süslemeye başlamıştır. Türk basınında sporla ilgili ilk fotoğraflar ise Avusturyalı Abdullah Kardeşler tarafından çekilmiş ve yine Servet-i Fünun ’da yayınlanmıştır. Daha sonraları Ferit İbrahim ve ardından Burhan Felek de foto muhabirliği yapmaya başlamışlardır. Basında uzmanlaşmanın ve spor fotoğrafçılığının henüz gelişmediği bu dönemlerde foto muhabirlerinin tümü, gazetelerin günlük işleri arasında spor fotoğrafları da çeken kişilerdi.

Spor karşılaşmalarının izleyicileri arttıkça, gazetelerdeki anlatım da futbol alanından tribünlere doğru genişledi. Zaman içerisinde gazeteler, yalnızca sporla ilgili haberler vermekle yetinmemeye, aynı zamanda futbol maçlarıyla ilgili yorumlar da yapmaya başlamışlardır. Böylece, yapılan yorumlarda kitlesel bir bakış yerleşmeye başlamıştır. Spor yazarları ayrıca, eleştiri ve gözlemde de bakış açılarını genişletmeye başlatmışlardır.

İlk spor gazetesi ise Futbol adıyla 11 Ekim 1910’da Osmanlıca-Fransızca olarak yayınlanmıştır. Mustafa Ziya tarafından çıkarılan bu ilk spor gazetesi yedi sayı sonra ilgisizlik nedeniyle kalmışsa da II. Meşrutiyet’in sağlamış olduğu özgürlük havası içinde yeni yayınların çıkmasına ve yaygınlaşmasına öncülük etmiştir.

Sporun toplumdaki öneminin giderek artmasıyla birlikte, günlük gazeteler de spor haberleri vermeye başlamışlardır. Türk basınında bir futbol maçının ilk defa günlük bir gazetede yayımlanması 1911’de gerçekleşmiştir. Galatasaray Kulübü’nün ilk üyelerinden Abidin Bey (Daver), Tasvir-i Efkar ’da Galatasaray-Tamasvar (Macar takımı) ve İstanbul Karması-Tamasvar karşılaşmalarını yayınlatmıştır. Spor haberlerine ilgi yalnızca İstanbul basını ile sınırlı kalmamıştır. 1913’de İzmir’de yayınlanan Ahenk, Anadolu ve Köylü gazeteleri de futbol haberlerine yer vermişlerdir. I. Dünya Savaşı ve onu izleyen yıllarda, özellikle İstanbul’da, işgal kuvvetlerine mensup askeri takımlara karşı Türk takımlarının yaptıkları futbol maçları ve kazanılan galibiyetler, milli duyguları uyandıran ve gurur okşayıcı olaylar olmuştur. Bu dönemde işgal kuvvetlerinin basına uyguladığı sansüre karşın, gazeteler milli heyecan ve duyguyu dile getirmeyi sürdürmüşlerdir.

Cumhuriyet Sonrasında Spor Basını

1980 Sonrası Türkiye’de iletişim altyapısında da çok önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bu dönemdeki özelleştirme ve deregülasyon politikalarının medya alanındaki uygulaması, kitle iletişim alanında kamusal yayın hizmeti gören kuruluşların yanına özel kanalların konulması olmuştur. 1990’lı yıllarda başlayıp 2000’li yıllarda hızla gelişen ağ iletişimi de sporun yer alabileceği yeni bir iletişim aracı olarak interneti yaygınlaştırmıştır. Dolayısıyla Cumhuriyet döneminde spor basınını toplumsal dinamikler açısından iki bölümde incelenebilir:1980’e kadar olan dönem ve 1980’den günümüze kadar olan dönem.

1980 Öncesi Dönemde Türkiye’de Spor Basını

Cumhuriyet döneminde spor giderek önem kazanmış, bu önem basına da yansımıştır. Örneğin Akşam gazetesi, daha cumhuriyetin ilk yıllarında spor haberlerini birinci sayfadan vermeye başlamıştır. 1924 yılında yayın hayatına giren Cumhuriyet gazetesi ise ilk sayısının birinci sayfasında spor ile ilgili yalnızca tek bir fotoğrafa yer vermiştir. Bu fotoğraf, 1924 Paris Olimpiyat Oyunları’na hazırlanmakta olan Türkiye Milli Futbol Takımı’nın büyük boydaki resmidir.

1920'li yıllarda, günlük gazetelerde, İstanbul dışından gelen spor haberleri de yer almaya başlamış, Spor Alemi Dergisi'nde, Milli Futbol takımının çalıştırıcısı İskoçyalı Billy Hunter’ın yurt dışındaki maçları eleştirmesi ise spor basınının anlatımında teknik bakış açısının gelişmesi bakımından ilk önemli aşama olmuştur.

Cumhuriyetin ilk yılları, futbol takımları arasında günümüzde yaşanan rekabetin gazete sayfalarına ilk kez yansımasının görülmesi açısından da önemlidir. Ali Naci Bey (Karacan), Akşam ’ın sütunlarında Genel Sekreteri olduğu Fenerbahçe Kulübünün savunmasını yaparken, Cumhuriyet 'te Abidin Daver Bey, kurucularından ve ilk futbolcularından olduğu Galatasaray’ı tutuyordu.

Günümüzde de devam eden Galatasaray-Fenerbahçe rekabetinin basındaki temellerinin 1920’li yıllarda atıldığı görülmektedir.

Spor basınının ilk yıllarında haberlerde kullanılan dil Osmanlıcaya dayanıyordu. 1928 yılındaki Harf Devriminin ardından, 1929’da Talat Mithat Hemşeri, yeni harflerle ve Ankara’da basılan Türk Spor Dergisi ’ni yayınlamaya başladı. Türk Spor, yalnız İstanbul’daki spor etkinliklerini değil, Anadolu’nun en ücra köşelerinde olup biten spor olaylarını da aktarmaya başlamıştır. Böylece “Türk Spor”, spor etkinliklerinin aktarılmasında İstanbul’un egemenliğinin dışına çıkılmasında önemli rol oynadığı belirtilebilir. Bu arada, dilde sadeleştirme hareketlerinin başlamasıyla, Osmanlıcadan Türkçeye geçiş sırasında karşılaşılan güçlükler spor gazeteciliğinde de hissediliyor, yazılarda bazı sözcükler bazen Fransızca bazen de Fransızca-Türkçe karışımı olarak veriliyordu. Zamanla yeni Türkçe akımı yazı dilini de etkiledi ve dünya duyumları gibi başlık ve klişeler görülmeye başlanmıştır.

Türk basınında taraftar dergileri 1930’lu yılların sonlarından itibaren ortaya çıkmıştır. Günlük gazetelerin spora geniş yer vermeleri ve habercilik açısından haftalık dergilere üstün olmaları, spor dergiciliğinin yayın politikasını değiştirmesini gündeme getirmiş ve bazı spor dergileri kulüp dergisi olmaya yönelmiştir. Fenerbahçe Kulübü Genel Sekreteri Hayri Celal Atamer’in, 1937’de Kemal Onan ile birlikte yayınlamaya başladığı Sarı-Lacivert, Türk spor basınının ilk taraflı dergisi olmuştur. Daha sonra Beşiktaş Kulübü üyelerinden Mustafa Kızıltan Beşiktaş, Galatasaray’ın eski futbolcularından Muslih Peyoğlu ile Süleyman Tekil, Galatasaray’ dergilerini yayınlamaya başlamışlardır. Böylece üç büyük kulüp arasındaki rekabet, sahalardan basına taşmıştır. Spor basınının sert polemiklerle tiraj kazanmaya çalışması da yine bu yıllarda görülmeye başlamıştır.

Talat Mithat Hemşehri, 1937’den 1956’ya kadar yayınını sürdürecek olan ve spor gazetecisi yetiştirme bakımından basın tarihinde önemli bir yeri olan Kırmızı-Beyaz dergisini çıkarmıştır. İkinci hamur kağıda basılan sekiz sayfalık Kırmızı-Beyaz, pazartesi sabahları piyasaya çıkarak önemli bir yenilik getirmiştir. O zamana kadar spor dergileri, maç günlerinden iki ya da üç gün sonra yayınlandıkları için günlük gazetelerle rekabet edemiyorlardı. Ancak Kırmızı-Beyaz 'la birlikte spor okuyucusu, maçın ertesi sabahı günlük gazetelerle birlikte bir spor dergisi okuyabilme olanağına kavuşmuştur. Ayrıca, gazeteler spor sütunlarında yalnızca bir maçı geniş, diğerlerini sonuç halinde vermekle yetinirken, Kırmızı-Beyaz, tüm maçları ayrıntılarıyla sunarak büyük bir ilgi toplamıştır.

1930’lardan itibaren günlük gazeteler de spora daha çok yer ayırmaya başlamışlardır. II. Dünya Savaşı’na giden bu yıllarda Türk basınında ilk defa Haber gazetesi, 1934 yılında, son sayfasını tamamen spora ayırmıştır.

Zamanının en iyi futbol hakemlerinden biri olan İzzet Muhiddin (Apak), çalışmakta olduğu Haber isimli akşam gazetesinin son sayfasını tamamen spora ayırarak günümüze kadar gelen bir sayfa düzenlemesi sisteminin kurucusu ve öncüsü olmuştur. Türkiye’de geniş bir okuyucu kesimi, gazeteyi arkadan okumaya Haber gazetesi ile başladı. 1940’tan sonra da Vatan gazetesi, arka sayfasını spora ayırmaya başladı. Cumhuriyet, Akşam ve Son Posta da Vatan'ı spora ayırdıkları sütunları artırarak izlediler.

1948 yılındaki Londra Olimpiyatları Türk spor basınının gelişmesinde önemli bir rol oynadığı ifade edilebilmektedir. Olimpiyatların etkisiyle günlük basında spor sayfası geleneği yerleşmiş, sayfalarda, daha çarpıcı fotoğraflar ve çekici başlıklar kullanılmaya başlanmıştır.

1950’li yıllara gelindiğinde ise Cumhuriyet gazetesi, 6. sayfasında verdiği spor haberlerini, yalnızca futbola dayandırmadan tüm etkinliklerden söz etme ve sayfaya çok haber koyma anlayışıyla, farklı bir bakış açısı getirmiştir. Gazetede, bisikletten kayağa kadar her spor dalı manşet olabilirken yarım sayfada ortalama 35 habere yer veriliyordu.

1953 Yılında Cem Atabeyoğlu ile Nuri Bosut tarafından, ilk Spor Haberleri Ajansı kurulmuştur. Günde 8-20 sayfa haber geçen Ajans, 11 gazeteye haber ulaştırmaktaydı.

1954’te Türkiye’nin ilk günlük spor gazetesi olan Türkiye Spor yayına başlamıştır. “Saha muhabirliği”ne işlerlik getiren Türkiye Spor, Türk basınında en yüksek tirajlı gazetelerin 40 bin bastıkları yıllarda 50 bin satıyordu. Ayrıca Türkiye Spor, 1954’te Türk Milli Takımı’nın İspanya’yı eleyerek Dünya Kupası Final Grubu’na katıldığı maçın ertesi günü de, tüm gazeteler arasında en yüksek satışa rakamına ulaşmıştır. Ardından 1956’da Günlük Spor gazetesi yayınlanmaya başlanmıştır. Günlük Spor da o zamana kadar düşünülmemiş foto röportajlar, idman fotoğrafları, spor karikatürleri ve spor tefrikaları yayınlamaktaydı.

1958 yılında gelindiğinde ise Dünya gazetesi, sporu zaman zaman birinci sayfadan verirken, 1963 yılında da Hürriyet, spora tam sayfa ayırmaya başlamıştır. Günlük gazetelerin 1960’lı yıllarda spora giderek daha fazla önem vermesi ile beraber, günlük gazetelerin spor haberlerini günü gününe vermesi, haftalık spor dergilerinin güncelliklerini ve önemlerini yitirmesine neden olmuştur. Bu durum Türk basınında spor dergiciliğinin sonu olarak da ifade edilebilmektedir.

1980 Sonrası Dönemde Türkiye’de Spor Basını

1980 sonrası dönemde Türkiye’de medya alanında da önemli değişimler yaşanmıştır. Büyük sermaye grupları medya alanına girmiş, TRT'nin kamusal yayın tekeli kırılmış ve 1990'lardan itibaren özel televizyonlar yaygınlaşmıştır. Medya alanındaki bu değişimler de medya ve spor arasındaki ilişkinin gelişmesini ve güçlenmesini sağlamıştır.

1980 sonrası dönemde, 30 yıllık bir aradan sonra günlük bir spor gazetesi Fotospor, 3 Eylül 1989 tarihinde yayın hayatına atılmıştır. 1991 yılında Dinç Bilgin tarafından Fotomaç, 1992'de Sabah Yayıncılık A.Ş. tarafından Taraftar-Fotomaç, 1993'te Erol Simavi tarafından Spor Gazetesi, 1995 yılında da Simge Yayıncılık ve Dağıtım A.Ş. tarafından Fanatik yayınlanmaya başlamıştır.

Günlük spor gazetelerinin yanında, günlük gazeteler de bu dönemde artık tam sayfa spor haberleriyle yetinmeyerek, 2 ile 7 sayfa arasında spora yer ayırmaya ve spor haberleriyle tiraj kazanmaya çalışmışlardır. Bir yandan ekonomik rekabet, bir yandan da 12 Eylül rejiminin siyasetten uzaklaştırma ve eleştirileri kısıtlama uygulaması, basının spora ağırlık vermesinde etkili olmuştur. Günlük gazetelerin spora ayırdıkları alanların, tiraj artırma kaygılarıyla yakından ilgili olduğu ifade edilebilmektedir. 1980 sonrası basında gözlenen bir diğer gelişme de bazı spor haberlerinin birinci sayfadan verilmesindeki artıştır.

Radyoda Spor Yayıncılığı

Türkiye’de spor dergileri ve gazetelerden sonra spor konusunda yayın yapan medya radyo olmuştur.

TRT Öncesi Dönem

Radyo spor yayıncılığı 1933’te İstanbul’daki Türkiyeİtalya güreş müsabakasının naklen verilmesiyle başlanmıştır. 1934’te de Fenerbahçe-Avusturya WAC takımı arasındaki maç telefon aracılığıyla naklen aktarılmıştır. 1940’lı yıllarda gazete ve dergiler spora haftada birkaç kez ve çok az yer ayırabiliyorlardı. Bu koşullarda radyo, spor olayları açısından gerçekten büyük bir yenilik olarak ve avantajlı bir medya olarak gazete ve dergiler arasında yerini almıştır.

1940’lı yılların sonlarında, gazete adına yurt dışındaki karşılaşmaları izlemeye giden spor yazarlarının, bu karşılaşmaları radyodan da anlattıkları bir dönem yaşanmıştır. Radyo spor yayıncılığı 1950’li yıllardan itibaren hızla ilerlediği görülmektedir.

Türkiye Radyoları, yurt dışındaki spor olaylarına özel spiker gönderecek parasal güce sahip olmadığı için, bu işler maçları izlemeye giden spor yazarlarına veriliyordu. Telefon hatlarıyla aktarılan maçların Türkiye’den işitilmesi ve izlenmesi de büyük sorun oluşturuyordu. Sürekli parazitlere ve zaman zaman yayınların kesilmesine karşın naklen verilen spor karşılaşmaları büyük bir dinleyici kitlesi tarafından ilgi görmüştür.

TRT Sonrası Dönem

1964’te Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) kurulmuştur. Anayasanın 1993’te değiştirilmesiyle özel radyo ve televizyon yayınları serbest bırakılınca çok sayıda özel radyo istasyonu yayına başlamıştır. Ancak, sporla ilgili yayın yapan tematik radyoların yayınları 2000’li yıllarda başlamıştır. Türkiye’nin ilk spor radyosu olan Radyospor, 2005 yılında Saran Holding bünyesinde kurulmuş. Radyonun yayın akışının tamamı futbol ağırlıklı spor programları ve canlı spor yayınları üzerinde olmuştur.

Televizyonun Spora ve Spor Gazeteciliğine Etkileri

Televizyonda dünya futbol şampiyonaları 1950’li yıllarda canlı olarak nakledilmeye başlanmıştır. 1966 Dünya Kupası'nda ise şampiyonanın tamamı ilk kez uydu aracılığıyla naklen siyah-beyaz olarak verilmiştir. 1970’de Meksika’daki dünya kupasının renkli olarak yayınlanması ise televizyonun teknolojik yeniliklerinin yaygınlaşmasında futbolun ne kadar önemli bir yeri olduğunu gösterir niteliktedir.

Türkiye’de Televizyon Spor Yayıncılığı

Türkiye’de ilk televizyon yayını 9 Temmuz 1952’de İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) tarafından yapılmıştır. TRT bünyesinde ilk televizyon deneme yayınları ise 31 Ocak 1968’de Ankara’da başlamıştır. 1971 Akdeniz Oyunlarıyla televizyonda ilk naklen yayın gerçekleştirilmiş ve bunu izleyen yıllarda yurt içi ve yurt dışı spor yayınları çok hızlı bir gelişme göstermiştir.

1980 sonrası TRT’nin çok kanallı olması, renkli yayına geçmesi ve özel televizyon kuruluşlarının yayına başlamasıyla Türkiye’de sporun kitle iletişim araçlarıyla ilişkisinde niteliksel değişimler meydana gelmiştir. Türkiye’de, 1982’den beri siyah beyaz televizyon yayınları arasında renkli yayın denemeleri yapan TRT, 1 Temmuz 1984’te tamamen renkli televizyon yayınlarına geçmiş, bu kapsamda TRT renkli yayın denemeleri sırasında uluslararası maçları, bazı lig maçlarını ve bazı basketbol maçlarını naklen ve renkli vermeye başlamıştır.

Türkiye’de 1990 sonrası dönemde, özel televizyon kanallarının yayına başlamasıyla birlikte, önceleri basında ve TRT’de spor branşları arasında tutturulmaya çalışılan olimpik denge terkedilmiş ve futbol spor medyasını neredeyse tekeline almıştır. 1989’da yayınları genellikle spor programlarından oluşan TRT-3, TBMM TV ile zaman paylaşımlı yayın yapmaya başlamıştır. TRT-3 2010’dan itibaren TRT Spor Logosu ile Spor Kanalı olarak yayınını sürdürmektedir. TRT Spor, ulusal ve uluslararası tüm spor müsabakalarını ve organizasyonları, canlı ya da banttan ekranına taşımakta ve farklı spor dallarına ilişkin yayınlar da yapmaktadır.

Türkiye’de özel televizyon kanallarının gelişi güçlenmesiyle beraber tematik kanal olarak değerlendirilebilecek çeşitli spor ağırlıklı televizyon kanalları yayına başlamıştır.

Naklen Yayın Hakları

Türkiye’de naklen yayın hakları, en çok geniş kitleleri ekran başına toplayan futbol karşılaşmalarında tartışma konusu olmuştur. İletişim altyapısında büyük bir gelişme yaşandığı ve medyanın önemli bir sektör haline geldiği 1990’lı yıllarda, futbol karşılaşmalarının naklen yayın haklarının düzenlenmesi, devletin futbol alanında yasa yoluyla müdahalesini gerektiren konulardan biri olarak ortaya çıkmıştır.

Bu dönemde Türkiye’de naklen yayınlar nedeniyle televizyon kuruluşları ile spor kulüpleri arasında ekonomik bağlar kurulmuş, bu bağlar sayesinde hem futbol endüstrisi hem de medya endüstrisi karşılıklı birbirinden yararlanarak büyümüştür. Bu süreçte, karşılaşmaların naklen yayın hakları, hem şirketleşen kulüpler arasındaki rekabetin hem de medya kuruluşları arasındaki rekabetin konularından biri haline gelmiştir. Futbol Federasyonu’nun girişimi üzerine 1996’da Türkiye Ligi’nin sezonluk yayın haklarının satılması ile televizyon gelirlerinin tek bir elden pazarlanması ve adil bölüşümü esasına dayanan havuz sistemi başlamıştır. Naklen yayın haklarının satışı, spor ve medya ilişkilerinin tarihsel gelişiminde devrim niteliği taşımaktadır.

Naklen yayın haklarıyla futbol kulüpleriyle medya örgütleri arasındaki ekonomik ilişkiler de güçlenmiştir.

İnternette Spor Yayıncılığı

İnternetin gelişmesi ve kullanımının yaygınlık kazanmasıyla 1995’te gazeteler internetten yayın yapmaya başlamışlardır. 2000’li yıllarda internet gazeteciliği olarak adlandırılan gazetecilik türü geleneksel medyanın karşısında giderek güçlenmeye başlamış, spor da bu yeni gazetecilik türünde en fazla rağbet gören konulardan biri olmuştur. İnternetteki spor yayıncılığı, günlük gazetelerin ve günlük spor gazetelerinin basılı nüshalarını internet üzerinden yayınlamalarının dışında spor portallarıyla da çeşitlenmektedir. İnternetin sunduğu olanaklardan biri de çoklu ortam uygulamalarıdır. Ses ve video dosyalarını kullanıcıyla paylaşan bu uygulamalarla birlikte, genel olarak bakıldığında spor sitelerinin geleneksel medyaya göre daha fazla sayıda ve daha çok çeşitli haber verebildiği görülmektedir.

Türk Spor Medyasında Çalışanlar

Türk spor basınında profesyonel spor yazarları 1930'lu yılların sonlarında ortaya çıkmaya başlamıştır. 1930'lu yılların sonlarından itibaren, özellikle günlük gazeteler, spor olaylarını gerektiği şekilde izleyebilmek ve okuyucularına aktarabilmek amacıyla kadrolarında yalnızca sporla görevli profesyonel yazarlara yer vermek zorunda kalmışlardır. 1980 sonrası dönemde ise, gazetelerin tirajlarını artırabilmek için isim yapmış eski futbolculara köşelerini açtıkları görülmüştür. 1990’lı yıllardan başlayarak Türkiye’de televizyon kanalları ve gazetelerin sayısının artmasıyla yorumcuların sayısı da hızla artmaya başlamıştır.

Türk Spor Medyasında Etik

Türkiye’de zaman içinde spor basınına ve spor yazarlığına ilginin artmasına karşın, spor basınında etik konusuna aynı ilgi gösterilmemektedir. Spor, sorumsuzluğun, fanatikliğin, hakarete hatta küfretmeye varabilen bir üslupla yazmanın neredeyse hak olarak görüldüğü bir alana dönüşmüştür. Oysa etik ilkelere bağlılık, güvenilir bir basının temelini oluşturur.

Türk spor basınında en sık karşılaşılan etik sorunlar şöyle özetlenebilir;

  • Günümüz gazeteciliğinde uzmanlaşmanın bir yansıması olarak yaygın medyanın spor kulüplerini izleyen muhabirleri bulunmaktadır. Bir kulüp muhabiri, gazete için her gün haber üretmek zorundadır. Belli bir zaman kesitinde mutlaka haber üretme yönündeki bu baskı, muhabirlerin bazen yalan haberlere yönelmesine neden olmaktadır.
  • Spor muhabirleri, daha fazla enformasyon elde etmek için sporcu, sponsor, yönetici, teknik adam gibi haberlerine konu olan kişileri daha yakından tanımak zorundadır. Daha yakından tanıdıkları kişilere karşı ise eleştirel bakmaları, o kişiler hakkında araştırmacı habercilik yapmaları ve tarafsız kalmaları zorlaşmaktadır.
  • Spor yazarlarının kulüp taraftarlıklarını yazılarına yansıtmaları, bunun da ötesinde bazı yazarların üç büyük kulüpte kongre üyesi olarak ve yönetimde yer alarak, tarafsızlığını güçleştirecek ilişkilere girmesi nesnel ve yansız haber yapmalarını güçleştirmektedir.
  • Gazetecinin, haber yaptığı kişilere karşı da sorumluluğu vardır. Kişilerin özel yaşamının ihlal edilmesi ve incitici yayın yapılması, spor basınında çok sık görülmekte, hakem, oyuncu, teknik direktörler ve sporla ilgili kamu görevlileriyle ilgili ifadeler eleştiri sınırlarının ötesine geçmektedir.
  • Medya kuruluşları futbol takımlarını ya da liglerin yayın haklarını satın almakta, gazeteciler büyük kulüplerin yönetim kurullarında görev alabilmektedirler. Gazeteciliğin, spor endüstrisine meslek ilkelerine bağlı bir anlayışla eleştirel yaklaşması beklenirken medyanın bu endüstriyle bütünleşmesi, etik ilkelerin geri plana atılmasına neden olmaktadır.